» »Unlabelled » KELEPÇENİ KIRDA GEL..


İnsan beyninde sinir yolları kadar, kelepçe var. Klasik şartlanma kelepçeleri... Bu gerçeği, 1904 yılında yaptığı araştırmayla Nobel Ödülü alan Rus fizyolog Ivan Pavlov keşfetti. Bu tarihten sonra, insanoğlunun nasıl okyanuslar içindeyken, bir bardağa hapsolduğunu daha bir anlar hale geldik.
İnsanoğlunun beyninde 1011 adet sinir hücresi bulunduğundan bahsediliyor. Bu demektir ki aynı davranışı bir hayatta iki defa tekrarlamanıza bile gerek yok. Her seferinde farklı bir sinir yolunu kullanıp, bambaşka sonuçları hedefleyebilirsiniz. Beyniniz size milyarlarca davranış repertuvarı sunuyor, siz bir olay karşısında bugün birini denerken yarın başka bir sinir yoluyla yepyeni bir kombinasyon yapabilir ve bambaşka davranışlara varabilirsiniz. Üstelik yeryüzünde şu an bu yazı yazılırken söz konusu sinir hücrelerini alternatif modellerle birbirine bağlayacak 6 milyar adet kombinasyon mekanizması, yani insan beyni var. Sırf bu bilgiyle yeryüzü birbirine hiç benzemeyen canlı türlerinin olduğu, "davranış kalıbı" diye bir şeyin olmadığı her olaya her seferinde farklı tepki veren bir canlılar dünyası hayaline kapılabilirsiniz. Rüya gibi, nerede neyin olacağı hiç belli olmayan...
Ancak bu hayali, yazıda bırakıp kafanızı kaldırdığınız an birbirinin o kadar aynı davranışlar görürsünüz ki şaşırırsınız. İnsanoğlu adeta kendi beyni içinde belirli yollara hapsolmuş, ayakları prangalı, alternatif modeller oluşturma, tepkiler deneme konusunda zayıf mı zayıf bir mahkumdur adeta. Hadi başarılı sonuçlar elde edildiği zaman aynı tepkilerin sürdürülmesini bir yere kadar anlayabiliriz ama sonuç başarısız olduğu zaman bile aynı tepki silsilesinin dışına çıkamamak, yeni sinir yollarını deneyememek, üstelik bu gafı yapanın bir değil, iki değil, 6 milyar insanın tamamında olması neyin işareti? Karakterden bahsetmiyoruz; karakter aynı kalabilir ama bunu farklı davranış modelleriyle yaşayabilir insan.
Nobel ödüllü şartlama!
İşte insan beyninde bu kadar sinir yolu varken, bir de kelepçe vardır. Klasik şartlanma kelepçesi. Bunu 1904 yılında araştırmasıyla Nobel Ödülü almış Rus fizyolog Ivan Pavlov keşfetmiştir. O günden bugüne biz insanoğlunun okyanuslar içindeyken bir bardağın içine sığmasını daha bir anlar hale gelmişizdir. Pavlov teorisini denemek için köpek beynini kullanmıştır. Köpeklere önce zil sesi dinletmiş ardından yemek vermiştir. Bunu defalarca tekrarlamıştır: Zil sesi + yemek, zil sesi + yemek...
Belirli bir tekrar sayısına eriştikten sonra zil sesini vermiş ancak yemek vermemiştir. Ve köpekteki tepki yemek gelecekmiş gibi salya salgılamak olmuştur. Her zil çaldığında köpeğin salyası ölçülebilir şekilde artmıştır. Yani köpeğin beyni bir sinir yolunun içine sıkışmıştır. Anlamsız tepkiler vermektedir. Zille yemeğin ne ilgisi var? Zile salya salgılamak kadar "saçma" bir tepki var mıdır?
İşte saçma dediğimiz bu kelepçe modeli insan beyninde de aynı şekilde vardır. Siz belirli nesne ve olaylara karşı belirli bir tepki vermek konusunda şartlandırılmışsınız. Sorsak 'Buna böyle tepki vermek ne kadar mantıklıdır' diye, cevap veremezsiniz. Ancak beyniniz bu yol haritasını ezberlemiştir bir kere ve onun içinden çıkamaz hale gelmiştir. Önünüzde demir parmaklıklar yoktur belki ama daha kötüsü vardır; nöronsal (beyindeki sinir yolları) parmaklıklar! Üstelik önünüzde de değil, bizzat içinizde!
Sihirli tepkiler
Neden sihirli, çünkü sebebini görünürde bir yerlerde bulamazsınız sadece zamanında şartlanmıştır beyniniz bir kere ve siz bir köpek gibi sebep-sonuç ilişkisinin olmadığı tepkiler verir verir durursunuz, sihirli tepkiler...
Örnek mi? İnsanların direksiyon karşısındayken ortada önünüze kıran bir sürücü olmamasına karşın daha sinirli, denizdeyken daha mutlu olmaları trafiğin her zaman kötü, tatillerinse iyi gitmesinden değildir. Aslında basit bir bağlanmadır söz konusu olan. Direksiyon karşısında sayısız defa gerilmiş olmanız sizin direksiyonu gördüğünüz an içten içe gerilmenize; daha önce denizdeyken (muhtemelen gittiğiniz tatillerde) sorumluluklardan uzak saatler geçirmeniz onu gördüğünüz an gevşemenize neden olur. Evin bir odasında sürekli ders çalışırsanız o odaya girdiğiniz zaman ders çalışma tepkiniz gelecektir. Tuvaletin kapısını açtığınız an tuvaletiniz, yastığınıza kafanızı koyduğunuz an uykunuz gelecektir. Ya da buyurun deneyin. Canınız her sıkıldığında gidin tırnaklarınızı kesin. Bir noktadan sonra keyfiniz çok yerindeyse bile tırnaklarınızı kesmeye başlamışsanız tadınız kaçacaktır. Denemesi bedava... Ya da aklınıza bir fikir geldi ve uçtu. Tekrar nasıl o fikri yakalarım derseniz, fikir geldiği sırada ne yapıyorsanız onu tekrarlayın. Sandalyenin iki ayağı üzerinde sallanırken düşünmüşseniz, aynı fikir aynı yoldan tekrar gelecektir.
Hatta belirli kişilerle belirli roller bile birbirine bağlanmıştır. Kendinize dikkat edin Ahmet'in yanındayken farklı, Mehmet'in yanındayken farklı olduğunuzu, farklı bir duygu ve tepki modelinde olduğunuzu göreceksiniz. Bunun adı karaktersizlik değil, Ahmet ortamına özgü belirli bir davranış kalıbının, Mehmet ortamında ise ayrı bir davranış kalıbının sizde yol olmasındandır; Pavlov'dandır...
Bu yüzden bazı batıl inançlar bile gerçek haline gelir. Siz uğurlu (?!) çoraplarınızla daha iyi top oynadığınızı sanarsanız ve bir iki defa da gerçekten iyi bir şeyler yaparsanız, bundan sonra o çorabı giydiğiniz an Ronaldo damarlarınıza sızmış gibi hisseder ve gerçekten de iyi oynarsınız. Ama bunun nedeni çoraplarınızın sihri değil, sinir yollarınızın kurduğu bağlardır, şartlanmadır.
Geçmişten ödünç alınan sihirler
Üstelik bu kelepçelerin tamamı sizin ömrünüzde inşa olmamıştır, bazılarını genetik bir miras olarak dünkü dedelerinizden bugüne taşımışsınızdır.
Renk psikolojisi denen şeyin tek izahı Pavlov'un bu teorisi sayesinde yapılmaktadır. Mavi neden rahatlatır, ya da kırmızı neden gerer sizi? Nedeni basittir. Eskiden (aslında hâlâ) su kültürü hayatla eşanlamlıydı. İnsanlar suyun yanına yerleşir, suda beslenir, tarlalarını sular, balıkçılık yapardı. Tarihteki kavimlere baktığınız zaman savaşların bir nedeni de suyu ele geçirmek üzerinedir. İşte suyun bu işlevsel fonksiyonu sizde onu gördükçe bir rahatlama duygusu eda etmek üzere kodlanmışken, açık bir hayati tehlike olan ateşin rengi olan "kırmızı" bir korku, gerginlik tepkisine neden olmaktadır. Ya da yılan, böcek sizi hiç tehdit etmemişken, ütopik bir korku gibi bugün bile yılandan korkarsınız. Hatta yılana verdiğiniz tepki aslında silahtan daha fazladır. Çünkü yılan ve korku sizden önceki nesillerde yüzyıllardır öyle bir şartlanma oluşturmuştur ki bu sinir yolu şu an işlevsel olmayan bir korku olarak beyninizin bir yerlerinde hâlâ yaşar durur. Bir araştırmaya göre bebekler yılan, böcekten korkmayı televizyondan korkmaktan daha çabuk öğrenirler.
Çare ne?
Bu bağları akıllıca kurmak ve sık sık güncellemek işinizi oldukça kolaylaştıracaktır. Mesela banyo aynanızı gördüğünüz her an dişlerinizi fırçalamanız bir zaman sonra bunun için ekstra bir irade sarf etmeden, adeta otomatikçesine dişlerinizi fırçalamanızı sağlayacaktır. Bunun yanında istemeden sadece bir bağın esiri olarak verdiğiniz tepkileri fark edip, bunların üzerinde çalışın, söz konusu sebep belirdiği zaman adeta inadına bambaşka bir tepkide bulunmayı deneyin. Mesela kitabı elinize aldığınız an aklınız başka yerlere gidiyorsa; inadına direnç gösterin ta ki zincir kırılıp yerini dikkate bırakana kadar.

Peygamber Efendimiz (sas) de muhtemelen bu sebeptendir ki belirli davranışlarla belirli duyguları ümmetinde birbirine bağlamak istemiştir. Mescide girerken sağ ayağıyla ilk adımı atarken; wc'ye girerken solu kullanmayı tercih etmemizi kendinde örneklemesi, ayaklarımızı belirli bir duygu durumuna girmek için düğme olarak dizayn etme çabasıdır (muhtemelen). Bu şekilsel düğmelerden hayatımıza o kadar çok yerleştirmiştir ki biz çoğu zaman bu otomatik düzen sayesinde işlerimizi ona uygun ruh haline farkında bile olmadan girerek kolayca yürütürüz.

About Emir

Hi there! I am Hung Duy and I am a true enthusiast in the areas of SEO and web design. In my personal life I spend time on photography, mountain climbing, snorkeling and dirt bike riding.
«
Next
Sonraki Kayıt
»
Previous
Önceki Kayıt

Hiç yorum yok: